26 Mart 2018

Uzun Zaman Oldu

Her yazmalıyım dediğimde bir bahane buldum kendime. Bir iki satır karaladım defterime. Ama uzun uzadıya dökemedim içimi.

En yakın arkadaşımın, varlığından haberdar olmadığım bir şarkıyı bana armağan ettiğini söylemesinden ve karşılıklı olarak birbirimize güle oynaya söylememizden sonra, nöbetlerde mesai arkadaşlarımı bile bıktırana kadar dinlediğim bir şarkı oldu NİL KARAİBRAHİMGİL-GENÇLİĞİME SEVGİLERİMLE...

...

Yeni mottom *KENDİMİ SUÇLU HİSSETMİYORUM* oldu.

Dinlemek istersiniz diye; Gençliğime Sevgilerimle


Son bir yıla yakındır depresif haldeyim. Ara ara ataklandı bu duygulanım bozukluğum. Hayatıma yön vermek adına ciddi kararlar aldım.
Bir çok kriz yaşadım çözdüm. Ama en bocaladığım krizim, ilk defa kendi ellerimle kendi başıma açtığımdı.
Farkettim ki, hayatımı etkileyen ve hayatımda gerçekten var olan insanların sorunlarını çözmek için tüm çabayı gösteriyor ve başarılı oluyorum. Günün kahramanı, olayın kurtarıcısıyım.

İş kendi sorunuma gelince ya hep ertelemişim ya da görmezden gelmişim. Sonra da biriken tüm bilinç altı sıkıntılarımla yüzleştiğimde, kendimi daha da çıkmaza sürükledim... Her geçen gün daha da artan fevri davranışlar sergilemeye başladım. İç dünyamda baskıladığım kendimden bile gizlediğim şeyleri bir anda hiç anlatmayacağım insanlara hiç olmayacak zamanda söyleyiverdiğimi farkettim. Kendime çözüm bulamıyordum kaldı ki bunun için uğraşmıyordum bile.

Belirsizlikten nefret eden bir insan olarak belirsizliği en derinine kadar yaşıyordum. Hep huzursuzdum. Aileme, en değerlilerime bile uzaklaşmaya, yakın arkadaşım dediğim iki insanla iletişimimi kesme noktasına kadar geldim. Allahtan ailemde dostlarımda ne olduğumu, kim olduğumu ve cidden bocaladığımı görüp biliyorlardı ve bana katlandılar...

Şimdiden bahsedeyim biraz değil mi?
Araba aldım.
Telefonumu yeniledim.

Nişanlandım...(Çeyiz hazırlıkları yapıyorum)
Can'ımla...
Sıfatlarla nitelememe gerek yok onu...
O benim Can'ım...
Ve hayat paylaşınca güzel.

Dileğim; gelecek güzel günler hepimizin olsun...



19 Nisan 2017

Belki de şimdi tam zamanı...

ZAMANSIZ HER ŞEY ACI VERİR.
Hayatın getirdiklerini yaşarken kendi kendime sürekli kullanmaya başladığım bir söz oldu bu dört kelime.
Düşünülünce ne kadar da doğru olduğu konusunda kendimi haklı çıkarmaya çalışmamın saçma olacağı aşikar.
O yüzden...

***

Bitti.
Onca yılın tüm birikimi bir anda geride bırakıldı. Tüm hayallerinin odağında, geleceğe dair planlarının her bir noktasında gölgesi olan insanı bırakıp da öylece devam edebilir misin hayatına?
Bir anda, birdenbire...
Zaman almaz mı?
Alır...
Alacak da, alsın da.
Tek bitsin.
Bu mükemmel alışkanlığa olan bağımlılık bitsin. Neyin bağımlısı olursanız olun, adı bağımlılıksa zarar verir. Yaşattığı eşsiz mutluluk ve haz geçtikten sonra geriye bir yığın sorun bırakır bünyenizde.

Aşk neydi?
Bu üç harften oluşan kelime neden yüzyıllardır envai çesit tanımlandığı halde genel geçer bir kanıya varılamamış bir kavramdır?

***

Annesiz yaşayabilen herkessiz de yaşar.
Bunu oldukça sık dile getirdiğim halde, kaale alınmadığım için belki de, uzun yıllardır tanıdığın bir insandan, hiç beklenmedik bir anda, asla akla gelmeyecek, hiç alışılmadık, bir o kadar da can acıtan şeyler duymak.

Olsun.
Bunu da öğrenir, buna da alışırız.
İnsanoğlu hayatın kendine sunduklarını çekilir kılmak için savaşır ömrü boyunca...
Darısı bu sorunumuza olsun.


30 Aralık 2016

Kırıntılar #1#

Yağmurun bardaktan boşanırcasına yağdığı bir geceydi. Tanrı son üç gündür şehrin kirini temizlemeye çalışıyordu. Büyük bir kış temizliği yani. İnsanlar işine veya evine felakete ramak kala varıyordu.
Önceki günkü nöbetinde yalan olmasını umut ettiği bir dedikodu işitmişti. Mesaisine gelmek için yola çıkan ama sele kapılıp ölen, hastane personeli bir bayan varmış. Akşam yayınlanan haberler bu dedikoduyu kanıtlayınca ve bir de yanına üç yaşındaki çocuğunun ve eşinin de öldüğünü ekleyince üzülmüştü. İşinden dolayı ölüme aşikar kanıksaması anlamına gelmiyor sonuçta.

Zamansız ölüm...En kötüsü buydu İlkim'e göre.

Gündüzünü uyuyarak değerlendirdiği için akşam yemeğinden sonraya bırakmıştı ders çalışmayı. Derse aktif katılmadığından çalışırken zorlanıyordu. Sürekli bahane üreterek notlarının başına oturmayı erteliyordu. Bir ara televizyona dalmıştı 'Mavi diye isim mi olur.'' diye içinden geçirmiş, yılbaşı akşamı yayınlanacak yayınlara bakmıştı. Sonra kendisine gülmüş o gece nöbetçi olması şu şarkı yarışmasının ünlüler versiyonunu izleyemeyeceği için zoruna gitmişti. Daha sonrasında da kardeşiyle pek de tatlı olmayan bir sohbete girmişlerdi...  O da bittiğinde İlkim, vicdan yükünü hafifletmek adına hala masanın başında oturuyordu. Oturmak tamam da kitabı bir türlü aralamıyor kendini avutuyordu. ''Bu bölüm benim için çok da zaruri değil ki zaten. Okusam ne okumasam ne?'' diyordu kendi kendine. Yine de alacağı sınav puanının düşüklüğü çalışmadığı için olmasın istiyordu...
Ne yaptıysa kendini veremedi dersine... Kalktı bir sigara yaktı. Uyuduğu odada içmezdi. Aslında evde de içmezdi ama balkon hem soğuktu hem de yağmur hakikaten fenaydı. Sağanak kelimesi hakgetire. Sanki gökte saklı bir deniz varmışta aradaki engeli kaldırmışlar, deniz yeryüzüne doluyormuşcasına fena...

Sigara içmeyi yeni yılla birlikte bırakabilir miyim diye geçiriyordu içinden son bir haftadır sıkça. Bırakırdı ama istemiyordu. Sigara içmekten keyif alıyordu. Bunu itiraf etmekte çok zorlanmıştı en başta. Kendine yakıştıramıyordu ama beş dakikalık keyfi, hayata veya zamana verdiği molaydı onun için. Kullanmadığında yoksunluğa girmiyordu.Yine de içmese daha iyiydi...


Üzerinde kışın getirdiği bir ağırlık, yağmurun getirdiği bir hüzün vardı. Dününü unutuyor, gününü yaşıyor, geleceğini ise planlayamıyordu.

Ay değişmeden üç şehirde barınmış, valizlerde yaşamıştı. Tıka basa tüm eşyalarını sığdırmaya çalıştığı valızi dağılır diye açmaya korkmuş, cüssesine güvenmesine rağmen taşırken ya da her taşındığında demek daha doğru olacak kolları kopmuştu. Sanırım satıcı valizin tekerleri konusunda da ciddi ciddi kandırmıştı İlkim'i. Dik sürünmesi gereken valiz yarım yatık halde dahi ilerlemiyordu. İlkim'e göre valiz içindekilerin suçu yoktu.

Kısa zamanda çok şehir değiştirdiğinden kendisine ait bir evi olması fikrine uyum sağlamakta da zorlanıyordu. Kız kardeşini birazda bu yüzden ısrarla yanına almak istemişti.